Dersim’in dağlarında ve köylerinde son günlerde yeniden görülen avcı hareketliliği, bölgede uzun süredir devam eden avcılık tartışmalarını bir kez daha gündeme taşıdı. Yerel halk, avcılığın yalnızca hayvanları değil, köy yaşamını ve doğanın bütünlüğünü de tehdit ettiğini belirterek tepki gösteriyor.
Birçok köyde yaşayan yurttaşlar, sabah ve akşam saatlerinde silah seslerinin duyulduğunu; hayvanlarını otlatırken, tarlaya giderken ya da ormanda dolaşırken endişe yaşadıklarını ifade ediyor. Köylüler, avcılık faaliyetlerinin “mevsim”, “kota” veya “izin” kavramlarıyla meşrulaştırılamayacağını, avlanan her canlının doğanın dengesinden bir parçanın eksilmesi anlamına geldiğini vurguluyor.
“İhale ya da izin… adı değişse de sonuç aynı: bir can eksiliyor”
Dersim’de avcılık tartışmasının en çok eleştirilen boyutlarından biri de yıllarca gündeme gelen av ihaleleri. Belirli türlerin ücret karşılığında vurulmasına olanak tanıyan bu uygulamalar, özellikle dağ keçilerinin yaşam alanı olan bölgelerde büyük tepkiye neden oluyor. Ekolojistler, “Kâğıt üzerinde verilen izin, öldürülen canın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz” diyerek, para karşılığı yaşam hakkının pazarlık konusu yapılmasını kabul edilemez buluyor.
Yörede yaşayan birçok yurttaş, avcılığın yalnızca hayvanları değil; köylerin huzurunu, güven duygusunu ve doğayla kurulan geleneksel bağı da zedelediğini belirtiyor. Bazı köylüler, yürüyüş yaptıkları sırada ya da hayvanlarını otlatırken silahlı kişilere rastladıklarını; bu durumun özellikle kadınlar ve çocuklarda tedirginlik yarattığını aktarıyor.
“Domuz vurulabilir, keçi vurulamaz” yaklaşımı tepki çekiyor
Geçmiş yıllarda yapılan bazı protestolarda kolluğun halka “dağ keçileri vurulmayacak, yalnızca domuz vurulacak” şeklindeki telkinleri hafızalarda yer etmiş durumda. Bu yaklaşım, Dersim’deki birçok kişi için türler arası hiyerarşi kuran, yaşam hakkını parçalı değerlendiren bir anlayışın yansıması.
Yöre halkı, bu tutumu şöyle özetliyor:
“Domuz da canlıdır, keçi de… Keklik de, sincap da. Hiçbir canın yaşamı diğerinden değersiz değildir.”
Dersim’de avcılık tartışmasını büyüten unsurlardan biri de sosyal medyada paylaşılan “trofe” içerikleri. Avcıların öldürdükleri hayvanlarla poz vermesi, hayvanların boynuzlarını, kanlı bedenlerini sergilemesi, bölge halkının büyük tepkisini çekiyor. Birçok kişi, bu paylaşımların şiddeti normalleştirdiğini, öldürmeyi bir başarıya ve gösteriye dönüştürdüğünü ifade ediyor.
Avcılık kapsamında yurt içinden ve dışından gelen kişilerin bölgeyi “av turizmi” olarak görmesi de ayrı bir rahatsızlık yaratıyor. Özellikle endemik türlerin yaşadığı bölgelerde yapılan bu ziyaretler, doğal yaşamın geleceğini tehdit eden bir baskı unsuru olarak değerlendiriliyor.
“Doğa, Dersim’in kimliğidir”
Ekoloji örgütleri ve birçok yurttaş, Dersim’in yalnızca coğrafi bir alan değil, kültürle iç içe geçmiş bir ekosistem olduğunu vurguluyor. İklim krizi, maden sahaları, barajlar ve orman yangınlarıyla daralan yaşam alanlarının avcılık baskısıyla daha da tahrip edildiğini belirten yurttaşlar, tüm türleri kapsayan kapsamlı bir av yasağı talep ediyor.
Bölge halkı şu çağrıyı yineliyor:
“Yasal, yasadışı, belgeli ya da ihale… Avcılığın her biçimi yaşam hakkına yönelmiş bir müdahaledir. Dersim’in dağlarında silah değil, yaşam sesinin duyulması gerekiyor.”
Hüseyin Yaşar SEZGİN / DERSİM





