Son süreçte nereye baksak aynı cümleyle karşılaşıyoruz: “Maden ruhsatı verildi.” Haritada işaretlenen noktalar her geçen gün artıyor. Ovacık’ın dağları, Mazgirt’in köyleri, Munzur’un vadileri… Dersim’in her yanı ruhsat sahalarına bölünmüş durumda. Üstelik bu tablo, yalnızca doğaya değil, Dersim’in tarihine, kültürüne ve toplumsal hafızasına yönelen bir kuşatmayı da işaret ediyor.
Hüseyin Yaşar SEZGİN
Son on yıllarda baraj ve HES projelerinin ağır yükünü taşıyan bu coğrafya, şimdi de madencilik baskısı altında. Bir yandan Munzur’un özgür akışı engelleniyor, diğer yandan dağların kalbine sondaj makineleri saplanıyor. Bu çifte baskı, Dersim ekosistemini adım adım nefessiz bırakıyor.
Projelerin tanıtımında “istihdam” ve “kalkınma” gibi süslü kelimeler öne çıkarılıyor. Oysa gerçekte bu yatırımların bedelini Dersim’in halkı ve doğası ödüyor. Kazanç şirketlerin kasasında toplanırken, geriye kalan kuruyan dereler, ağır metallerle zehirlenen topraklar, köksüz bırakılan köylüler oluyor. Bir köyün suyunu kaybetmesi, yalnızca bir tarla ya da birkaç bahçenin çoraklaşması değildir; o köyün belleğinin silinmesidir.
Dersim’in ekolojisi, yalnızca “doğa” değildir. Burada akan her dere bir ziyaretle, her dağ bir efsaneyle, her orman bir halk inancıyla iç içedir. Ziyaretlerin etrafında söylenen ağıtlar, dağ keçilerinin izlediği patikalar, kadınların topladığı otlar… Bunların hepsi bu coğrafyanın kültürel kodlarını oluşturur. Bugün maden şirketlerinin çizdiği sınırlar, aslında bu belleği de yok saymaktadır.
Biz Gazete Perperik olarak biliyoruz ki ekoloji yalnızca bir çevre meselesi değildir; yaşamın, kimliğin ve geleceğin ta kendisidir. Haberlerimizde defalarca dile getirdiğimiz gibi, maden projeleri Dersim’in geleceğine yönelik en büyük tehdittir. Toprağın altından çıkarılmak istenen “zenginlik”, geride yalnızca yoksulluk ve çoraklık bırakacaktır.
Bugün yapılması gereken, yalnızca itiraz etmek değildir; aynı zamanda alternatif bir yaşamı ve üretim anlayışını savunmaktır. Çünkü Dersim’in dağları, suları ve ormanları bir şirketin bilançosuna sığmaz. Burada savunulan yalnızca doğa değil, bir halkın belleği, hafızası ve nefesidir.
Sözümüz şudur: Dersim’in doğasını savunmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluğun bilinciyle kalemimizi, sesimizi ve haberimizi yaşamı savunmak için kullanmaya devam edeceğiz. Çünkü bugünkü mücadele, yarının nefesini korumaktır.





