Hüseyin Yaşar SEZGİN
Bir orman yangınından geriye kalan siyah bir gövde, yanmış bir taş, kurumuş bir dere yatağı…
Dışarıdan bakınca sadece doğanın yıkıntısı gibi görünür. Oysa her biri, bir zamanlar nefes alan bir yaşamın sessiz tanığıdır.
Her biri; ateşin, susuzluğun, talanın ve umudun hikâyesini sessizce içinde taşır.
Yangınlar, seller, madenler ve barajlar yalnızca ekosistemi değil, yaşamın dilini de yaralıyor.
Bir orman yandığında sadece ağaçlar değil, onların gölgesinde serinleyen ceylanın yolu, dalına yuva yapan serçenin evi, yaprağında su içen arının ömrü de yanıyor.
Börtü böcek, kaplumbağa, yılan, sincap, dağ keçisi… hepsi o dumanın içinde kayboluyor.
Kimi kaçıyor, kimi kalıyor, kimi toprağa karışıyor.
Ama doğa, kendi yasını da kendi doğuruyor; külden sonra yeşeren ilk filiz, yaşamın en inatçı sesidir.
Yine de insanlar bu sesi çoğu zaman duymuyor.
Taşın sabrını, suyun direncini, ağacın sessizliğini fark etmiyor.
Bir ağacın yüzyıllar boyunca rüzgârla, yağmurla, kuşla, insanla kurduğu dostluğu unuttu.
Bir derenin, binlerce yıldır toprağa can veren mütevazı varlığını da…
Oysa doğa konuşur, hem de çok açık konuşur.
Yeter ki dinlemeyi bilelim.
Doğa bize, yaşamın merkezinde kibir değil, denge olduğunu anlatıyor.
Bir dalın kırılışında bile evrenin bir ölçüsü var.
Ama biz, bu ölçüyü çıkar hesaplarıyla, beton duvarlarla, rant politikalarıyla bozmaya devam ediyoruz.
Her baraj bir vadinin sesini susturuyor, her maden bir dağın kalbini oyuyor.
Ve biz hâlâ “gelişme” diyoruz buna.
Bir taşın üzerinde yosun tutunuyorsa, o taş yaşamın bir parçasıdır.
Bir su damlası, bir ağacın köklerine ulaşabiliyorsa, orada umut vardır.
Bir çiçeğin yaprağına konan arı, o umudun yeniden filizlendiğini haber verir.
Belki de asıl mesele şudur:
Biz, doğaya sahip olamayacağımızı, sadece onunla birlikte yaşayabileceğimizi unuttuk.
Ve yaşamın gerçek sahiplerinin — suyun, taşın, ağacın — sessizliğini duyamaz hale geldik.
Ama doğa unutmaz.
Bir gün yeniden yeşerir, yeniden nefes alır.
Yeter ki biz, o sessiz tanıklardan ders çıkaralım.
Çünkü onların sessizliği, insanlığın vicdanına yazılmış en eski dildir.





